İkinci Meşrutiyet Devri (Osmanlı Türkçesi ايکنجى مشروطيت) Osmanlı Anayasasının, 29 yıl askıda kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1908'de yeniden ilan edilmesiyle başlayan ve 5 Kasım 1922'de Osmanlı Devleti'nin tasfiyesiyle sona eren dönem. Birinci Meşrutiyet resmen hiç sona ermemiş ve anayasa değişmemiş olduğu için, bazı tarihçiler tarafından, bir tek Meşrutiyet döneminin ikinci faslı olarak da değerlendirilir.
Toplam 14 yıl süren bu dönemde Türkiye, parlamenter demokrasi, seçim, siyasi parti, askeri darbe ve diktatörlük olgularıyla tanışmış, iki büyük savaş (Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı) yaşamış ve 600 yıllık imparatorluğun dağılmasına tanık olmuştur.
1908 Devrimi
II. Abdülhamit'in baskıcı yönetimine karşı örgütlü muhalefet, özellikle Rusya'daki 1905 Devrimi'nden sonra yaygınlık kazandı. Önceleri sadece Avrupa'daki muhalif aydınlar arasında gelişen devrimci örgütler, imparatorluk çapında özellikle yüksek okul öğrencileri ve askeri birlikler içinde taraftar buldu.
En güçlü muhalefet odakları Rumeli vilayetinde ve bu vilayetin başkenti olan Selanik'teki askeri birlikler idi. Bu birlikler 1903'ten beri Makedonya İsyanı'nı bastırma mücadelesi içinde yer almış, Bulgar ve Makedon devrim örgütlerinin örgütlenme ve mücadele biçimlerinden etkilenmişlerdi. Ortaya çıkan çeşitli devrim örgütleri 1907'de yurt dışındaki devrimcilerle irtibat kurarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adı altında birleştiler.
Devrim hareketi 1908 Temmuz başlarında hız kazandı. 3 Temmuz'da Binbaşı Resneli Niyazi Bey, ardından Binbaşı Enver Bey isyan ederek, birlikleriyle beraber dağa çıktılar. 7 Temmuz'da bölgedeki durumu teftiş etmek için İstanbul'dan gönderilen Birinci Ferik (Korgeneral) Şemsi Paşa Manastır'da bir İttihat ve Terakki fedaisi tarafından vurularak öldürüldü. 20 Temmuz'da Firzovik'te toplanan büyük Arnavut kurultayı, meşrutiyet derhal ilan edilmezse isyan ederek İstanbul'a yürüme kararı aldı. 22 Temmuz'da II. Abdülhamit sadrazam Avlonyalı Ferit Paşa'yı azlederek yerine daha liberal bir isim olan Sait Paşa'yı getirdi. 23 Temmuz'da Selanik ve Manastır hükümet konaklarını ele geçiren isyancılar meşrutiyetin ilanını talep ettiler. 24 Temmuz'da padişahın isteğiyle İstanbul'da Kanun-ı Esasi'yi yeniden yürürlüğe sokan kararname ilan edildi. "Hürriyetin İlanı" olarak adlandırılan bu olay, bütün yurtta olağanüstü sevinç gösterileriyle karşılandı.
23 Temmuz günü Türkiye'de 1935 yılına dek Hürriyet Bayramı olarak kutlanmıştır.
31 Mart Olayı ve Abdülhamit'in Tahttan İndirilmesi
Seçimlerin ardından oluşan yeni Meclis-i Mebusan 17 Aralık 1908'de çalışmalarına başladı. Bunu izleyen dönemde, ülkeyi perde arkasından yöneten İttihat ve Terakki yönetimine karşı bazı çevrelerde gitgide artan bir hoşnutsuzluk görüldü. 6 Nisan 1909 günü muhalif gazeteci Hasan Fehmi Bey'in bir İttihat ve Terakki fedaisi tarafından öldürülmesi, İstanbul'da büyük bir protesto gösterisine yol açtı. Ve sonunda 13 Nisan 1909'da bazı askeri birliklerin ve medrese öğrencilerinin katıldığı bir ayaklanma başladı; bazı subaylar ve bazı milletvekilleri linç edildi ve İttihatçı olarak bilinen gazeteler yağmalandı. Eski takvimle yeni takvim arasındaki 13 günlük farktan dolayı 31 Mart Olayı olarak anılan bu ayaklanma, Selanik'ten gelen Hareket Ordusu tarafından 24 Nisan'da bastırıldı. 27 Nisan'da yeniden toplanan meclis, II. Abdülhamit'i bu ayaklanmadan sorumlu tutarak tahttan indirilmesine ve yaşlı şehzade Reşat Efendi'nin V. Mehmet Reşat adıyla yerine geçirilmesine karar verdi.
8 Ağustos 1909'da Kanun-i Esasi üzerinde yapılan bir dizi radikal değişiklikle padişahın yetkileri "sembolik" bir düzeye indirildi. Artık vekiller heyeti (bakanlar kurulu) meclise karşı sorumluydu. Meclisten güvenoyu alamayan vekillerin ve hükümetin görevi sona eriyordu. Meclis başkanını padişah değil, meclis kendisi seçiyordu. Padişaha meclisi kapatma yetkisi tanınmakla birlikte, bu yetki koşullara bağlamış ve üç ay içinde yeni seçimlerin yapılması zorunlu hale getirilmişti.
Balkan Savaşı ve Halâskâr Zabitan Hareketi
Hüseyin Hilmi Paşa (Mayıs 1909 - Ocak 1910), İbrahim Hakkı Paşa (Ocak - Eylül 1910) ve Sait Paşa (Eylül 1910 - Temmuz 1912) kabineleri döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti, resmen görev almamakla birlikte, fiilen ülke siyasetinin yönlendirici gücü oldu. Cemiyet bu dönemde "gizli örgüt" yapısını korudu. Cemiyet üst yönetiminde bulunan kişilerin adı kamuoyuna açıklanmadı. Cemiyete karşı yayın yapan gazeteciler öldürüldü.
1912 seçimleri İttihat ve Terakki'nin şiddetli baskısı altında gerçekleşti. Temmuz ayında Arnavut isyanının başlaması ve Balkanlardaki siyasi durumun kötüleşmesi üzerine ortaya çıkan Halaskâr Zabitan ("Kurtarıcı Subaylar") Hareketi, 16 Temmuz'da bir muhtıra ile İttihat ve Terakki yanlısı Sait Paşa hükümetini istifaya zorladı. Ahmet Muhtar Paşa başkanlığında partilerüstü hükümet kuruldu. Milletvekili seçimleri geçersiz sayılarak seçim yenilendi. Bir süre sonra Muhtar Paşa'nın istifasıyla, açıkça İttihat-karşıtı olan Kâmil Paşa hükümeti kuruldu.
8 Ekim 1912'de başlayan Balkan Savaşı kısa sürede bir felakete dönüştü. Birbiri ardından Arnavutluk, Manastır, Selanik, Batı Trakya kaybedildi.
Babıali Baskını ve İttihat-Terakki Diktatörlüğü
23 Ocak 1913'te "Hürriyet Kahramanı" Enver Bey önderliğinde bir grup İttihat ve Terakki fedaisi, Babıali'de bulunan Bakanlar Kurulu'nu toplantı halindeyken bastı. Tarihte Babıali Baskını adıyla anılan bu askeri darbede Harbiye Nazırı Nazım Paşa çıkan arbedede öldürüldü, başbakan Kâmil Paşa silah tehdidi altında istifa ettirildi. Erkân-ı Harbiye Reisi (genelkurmay başkanı) Mahmut Şevket Paşa sadrazam ilan edildi.
Babıali Baskınının kamuoyuna sunulan gerekçesi, Bulgar kuşatması altında bulunan Edirne'nin kurtarılması idi. Buna rağmen 30 Mayıs'ta imzalanan Londra Antlaşması ile Edirne Bulgaristan'a bırakıldı.
11 Haziran'da Sadrazam Mahmut Şevket Paşa makam arabasının içinde uğradığı bir suikast sonunda hayatını kaybetti. Bu olay üzerine alınan baskı tedbirleriyle İttihat ve Terakki yönetimi bir Tek Parti Diktatörlüğüne dönüştü. Şevket Paşa cinayetiyle bağlantılandırılan 15 muhalif idam edildi. Muhalif basın susturuldu; çok sayıda yazar ve aydın Sinop Kalesine sürgün edildi. Sait Halim Paşa'nın sadrazamlığı altında, ülke Talat, Enver ve Cemal Paşa'lardan oluşan üçlü tarafından yönetildi.
Son Meclis
Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgiden sonra, İkinci Meşrutiyet'in altı yıl sürmüş olan üçüncü Meclis-i Mebusan'ı 21 Aralık 1918'de feshedildi. Ancak ülkenin içinde bulunduğu işgal koşullarından ötürü Anayasa'nın emrettiği yeni seçim yaklaşık bir yıl süreyle yapılamadı.
Seçimlerin ertelenmesinin iki nedeni vardı. Birincisi, galip devletler ve saray, yapılacak seçimlerin İttihat ve Terakki örgütü tarafından kontrol edilmesinden kaygılıydı. İkinci sorun, savaş sırasında düşman işgaline giren fakat henüz barış antlaşması yapılmadığı için durumu belirsiz olan Arap ülkeleri idi. Arap vilayetlerinin katılmadığı bir seçim, toprak kaybının resmen kabulü anlamına gelecekti.
Sivas Kongresi'nin seçim yapılmasında ısrarı üzerine istifa eden Damat Ferit Paşa kabinesi yerine 2 Ekim 1919'da kurulan Ali Rıza Paşa hükümeti aynı gün seçim kararı aldı. Aralık ayında yapılan seçimlere İstanbul dışında her yerden sadece Müdafaa-yı Hukuk yanlısı mebuslar seçildi. Mustafa Kemal Paşa iki ayrı ilden seçildiği halde, İstanbul'da toplanan meclise katılmadı. 12 Ocak 1920'de toplanan Meclis, Anadolu hareketinden yana tavır aldı. 16 Şubat'ta Misak-ı Milli beyannamesini oybirliği ile kabul etti. 16 Mart'ta müttefik devletler İstanbul'u geçici askeri işgal altına alarak Meclis başkanı Rauf Bey'i ve bazı mebusları tutukladı. 18 Mart'ta toplanan Meclis kendini süresiz olarak tatil etti. Mebusların birçoğu Ankara'ya geçerek, 23 Nisan'da toplanan Büyük Millet Meclisi'ne katıldılar. 11 Nisan'da padişah Meclisi resmen feshetti.
Bu tarihten Osmanlı Devleti'nin fiilen tarihe karıştığı 5 Kasım 1922'ye kadar Osmanlı hükümeti kâğıt üstünde varolmaya devam etti. Gerek iç gerek dış politikada gerçek bir varlık gösteremedi.