OTLUKBELİ MEYDAN MUHAREBESİNİN YAPILIŞI 11 Ağustos 1473
Savaş Akkoyunlu öncü kuvvetlerinin taarruzu ile başladı. Ve saatlarce bir öncü savaşı halinde devam etti.
Osmanlı ordusu komutanlarından Davut Paşa, düşman öncü kuvvetleri tepelerden aşağı inmeden derenin ön sırtlarını ele geçirip, ordusuna hazırlık zaman ve alanı kazandırmak istiyordu. Bunun için dereyi geçti ve tepelere doğru taarruza başladı. Fakat düşman da durmuyor, üstün kuvvetle geliyordu. Akkoyunlu İshak Bey komutasındaki kuvvetler, Osmanlı öncü kuvvetleriyle karşılaştılar. Davut Paşa kuvvetleri inatla karşı koyuyor ve direniyorlardı. Bu savaş olurken Akkoyunlu ordusu geride tepeler üzerinde hazır bir durumda ve adeta öncü savaşını seyrediyor ve sonucu bekliyordu. Davut Paşa, öncü savaşlarıyla ordunun büyük kısmının hazırlanması için gereken zamanı kazandırmıştı. Akkoyunlu öncüleri yenildi ve çekildi. Bu yenilgiden faydalanan Osmanlı ordusu fırsatı değerlendirdi ve dere içinde son hazırlıklarını da tamamladı. Osmanlı ordusu, Akkoyunlu ordusunun duraklamasından faydalanarak iki yan kuvvetleriyle birden aynı zamanda taarruza başlamıştı. Şehzade Mustafa’nın kuvvetleri dereyi geçerek düşmanın sağ yanında bulunan Zeynel Mirza’nın kuvvetlerine doğru ilerliyordu. Rumeli azapları, süvarinin önünde gidiyordu.
Düşmanla ok menziline girince, okları kullanmaya başladılar ve hemen cepheyi süvari kuvvetlerine açtılar. Bu sefer Osmanlı kuvvetleri şiddetli taarruza geçtiler. Akkoyunlu süvarileri de karşı koyunca öldüresiye bir boğuşma başladı. Osmanlı Azap askerleri bu sırada yanlardan düşman süvarilerine ok yağdırıyorlardı. Bir süre sonra Akkoyunlu yayaları da bunların üzerine yüklenmeye başladı. Davut Paşa, Şehzade Mustafa’nın komuta ettiği kuvvetlerini savaşa teşvikte fevkalade bir gayret gösteriyor, kendini feda edercesine ileri atılıyor, cesarette ve şecaatte askerlerine örnek oluyordu. Şehzade Mustafa kuvvetleri bütün toplarını düşman üzerine çevirmiş, ateş yağdırıyorlardı. Sadrazam Mahmud Paşa’mn aldığı tadbirler meyanında, gerilerde uygun yerlerde mevzilendiril-miş merkez kuvvetlerine ait toplar da bu ateşe katılıyor, kendilerinde bu silaha karşı koyacak miktarda topları bulunmayan Akkoyunlular üzerinde Osmanlı topların büyük tesiri oluyor, onlara büyük kayıplar verdiriyordu.
Osmanlı ordusunun Bayezid küvetleri de düşmanın sol yandaki Mehmed Bey kuvvetlerine saldırıya geçmişlerdi. Dereyi geçmek bu birliklere zorluk vermiş, havanın çok sıcak olması, dere içinde hava ceryanı bulunmaması askeri bunaltmıştı. Tepeye bir an evvel çıkarak bu kötü durumdan kurtulmak için, çıkması kolay tarafa yönelmiş, bu süratle de düşmanın sol yan kuvvetleri yerine, merkez kuuvetlerinin sol bölümüne düşülmüştü. Düşmanın sol yan kuvvetlerinin önündeki dereyi Osmanlı sağ yan kuvvetlerinin geçmesine meydan vermemesi bunda amil olmuştu. Akkoyunlu sol yan kuvvetlerinin, hareketsizliği uzun bir süre savaşa seyirci kalmaları bu kuvvetlerin umdukları, Osmanlı kuvvetlerinin imhasını sağlama görevi almış olmasında aranır. Halbuki bu halleri Osmanlıların çok işine yaramıştır. Şehzade Bayezid’in lalası İbrahim Paşa’mn teşvikiyle yaptığı savaş az sonra kızışmış ve pek şiddetli taarruz yapan Osmanlı sol yan kuvvetleri düşmanın içlerine o kadar girmişlerdi ki, sağ ve sol yan kuvvetleri birleşmeye başlamıştı. Ak-koyunlu’nun merkezindeki kuvvetler için çok tehlikeli bir hal alan bu durum karşısında Uzun Hasan bile Anadolu süvarilerinin üzerine at sürmek, boğuşmak zorunda kalmıştı. Bu sırada Osmanlılar’ın Şehzade Mustafa kuvvetlerinde savaşın en kızışmış bir hali yaşanıyordu. Dost düşman birbiri içine karışmış ölesiye dövüşüyorlardı. Türkmen süvarileri, azap askerlerinin ortalarına kadar girmiş, azap askerleri ise kendilerinden beklenmeyen bir cesaretle karşı koyuyor, ölüyor, ama daha çok öldürüyorlardı. Osmanlı süvarileri de düşman saldırılarını kırıyor, mukabil saldırlarla onları püskürtüyorlardı. Osmanlılar’da dövüşme nöbeti yapılıyordu. Yorulanlara dinlenme fırsatı veren arkadaşlarıyla yer değiştiriyorlar, yeni ve zinde kuvvetlerle düşmanın karşısına çıkıyorlardı (bu fasılalarda namaz kılıyorlardı). Akkoyunlular bütünüyle savaşa katıldıklarından, aralıksız savaşa devam çaresizliğinde idiler.
Bu bakımdan Akkoyunlular perişan olup, karşısındaki zinde kuvvetlerin saldırılarına dayanamıyor ve yok oluyorlardı. Bu şartlarda birkaç saat çarpışan düşman süvarilerinin geriledikleri görülüyordu. İşte bu sıralarda Osmanlı sağ yan kuvvetleri için bir tehlike başgöstermekte idi. Düşman merkez kuvvetlerinin sol bölümünde çarpışan Bayezid kuvvetlerinin karşısındaki düşman süvarileri dereye doğru çekilmeye başlamıştı, ama düşmanın sol yan kuvvetleri yavaş yavaş ilerleyerek bu kuvvetlerin gerisine düşmeye başlamıştı. Bu sırada Gedik Ahmed Paşa durumu gördü ve Şehzade Bayezid’e durumu göstererek, henüz savaşa girmemiş olan kuvvetlerin büyük bir bölümünü geri çevirerek düşmanın sol yanının iç kısmına doğru saldırıya geçirdi. Biraz sonra bütün Rumeli ordusu düşman merkez kuvvetlerine yaptığı saldırıdan, düşman merkez kuvvetlerinin Şehzade Mustafa kuvvetleriyle çok sıkı bir şekilde boğuşmakta olmasından faydalanarak sıyrılmış ve düşmanın sol yan kuvvetlerine dönme imkânı bulmuştu, Şehzade Baye-zid’in bu yeni saldırısı, düşmanın sol yanındaki Mehmed Bakır komutasındaki süvarilerine çattı. Bu kuvvetlerle, çok kanlı hücumlar ve bunlara ilave olarak çok şiddetli top, tüfek atışları ile düşman sarsılmış komutanları Mehmed Bakır esir düşmüştü. Bu birliğin sancağı da Osmanhlar’m eline geçmişti. Bozulan bu süvari birliği kaçmaya başladı, kovalanarak Oğuzlu Mehmed’in üzerine atıldılar. Osmanlı taarruzu daha da şiddetlendi. Bu kuvvetlere de yüklendi. Bu sırada Osmanlı ordusu sol yan kuvvetlerinden bir Anadolu sipahisi olan Sivaslı ORUÇ, düşman sağ yan kuvvetleri komutanı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mirza ile karşılaştı. Ve onu bir kılıç darbesi ile atından düşürdü, bir hamlede başını gövdesinden ayırarak, bu başı düşman süvarilerine gösterdi. Komutanlarının kesik başını gören Akkoyunlular’ın morali bozuldu ve yüzgeri ederek tepelerden derelere doğru kaçmaya başladılar. Bu kuvvetlerin elindeki bütün tepeler Osmanlılar’ın eline geçti. Şehzade Mustafa’nın taarruzlarına karşı koyamayan Akkoyunlu Oğuzlu Mehmed, kendi merkez kuvvetleri üzerine ve gerisine doğru gerilemeye başladı. Uzun Hasan da yan kuvvetlerine yardım etmek için sağa sola saldırıyordu. Ama başarılı olamıyor, Osmanlı saldırılarını durudu-ramıyordu. Çaresiz genel duruma uymak zorunda kaldığından tuttuğu tepeleri boşaltmak zorunda kaldı.
Bu çarpışmalar yapılırken Fatih Sultan Mehmed’in komuta ettiği merkezdeki kuvvetler karşılarına isabet eden çok sarp tepelere çıkmaya çalışıyor ve bu çıkış çok müşkilatlı oluyordu. Tepeye yaklaştığı sırada, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mir-za’nm kesik başı padişaha getirilmiş ve düşmanın sol yan kuvvetlerinin bozguna uğratıldığı haberi de verilmişti.
Uzun Hasan savaşın aleyhine döndüğünü görmüş, bütün yedeklerini de kullanarak savaşa girişmişti, ama bir sonuç alamamış, İki yanda bulunan kuvvetlerinin de bozguna uğratıldığını öğrenmişti. Bugüne kadar yaptığı bütün savaşlarda daima kazanan tedbirli, kudretli ve eli, kolu olan bir oğlunun komuta ettiği kuvvetler bozulmuş, oğlu esir edilmişti. Şecaatlarıyla ve korkusuzluklarıyla tanınmış diğer iki oğlunun da öldürülmüş olduğunu artık biliyordu. Gerçi kendi merkezdeki kuvvetlerini henüz kullanmamıştı, ama bir bölümüyle savaşmak zorunda kalmış olmasına rağmen, Osmanlı ordusu yedekleri henüz hiçbir savaşa katılmamış zinde ve hazır bir halde bulunuyordu. Ayrıca uzun bir çalışma ile tahkim ettirip hazırlattığı savunma mevzilerinin bulunduğu tepeler hemen hemen tamamı Osmanlıların eline geçmiş ve Osmanlı ordusunu üstün bir duruma çıkarmıştı. Savaşı biraz daha devam ettirse, biraz sonra Osmanlı merkez kuvvetlerinden bir daha yakasını kurtaramayacak, bütün Akkoyunlu ordu bakiyesi dereler içinde tıkanıp kalacaklar ve bu sebeple de tamamen yok olacaklardı. Bu suretle Uzun Hasan kendi kazdığı kuyuya düşmek üzereydi.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın yaptığı durum muhakemesi mükümmeldi. Kararını vermişti. Çekilecekti. Acele, ordusuna çekilme emri verdi. Yalnız ordusunun büyük bir kısmı Osmanlı ordusunun elinde kolay çözülebilecek durumda değildi. Uzun Hasan ancak kendi yakınlarından bazılarıyla kaçabildi. Ve canını kurtarabildi. Pir Ahmed, Oğuzlu Mehmed Bey kaçıp kurtulanlar arasında idi. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, 3 günlük yolu bir günde alarak Bayburt’a vardı. Burada bulunan aile efradını toplayarak Tebriz’e yolladı. Uzun Hasan ve bazı büyük komutanların ordularını başıboş bırakıp kaçtıklarını öğrenen Akkoyunlu askeri artık can derdine düşmüşlerdi. Savaş 8 saat sürmüş, akşamın ka-ranlığıyla beraber çarpışmalar sona ermişti. Akkoyunlu ordusu yenik ve perişan bir halde derelerin içini doldurmuş, canını kurtarmak için galibin lütfunu bekliyorlardı. Ordunun bütün ağırlıkları ve hatta hükümdarın bütün hazinesi tamamen Osmanlılar’ın eline geçmişti.
Ertesi gün savaş meydanında divan toplandı. Durum yeniden gözden geçirildi. Kaçan düşmanın takip edilip edilmemesi hakkında komutanların fikirleri soruldu. Bütün komutanlar düşmanın takip edilerek sonucun kesinleşmesini istiyorlardı. Yalnız Sadrazam Mahmud Paşa; komutanların düşüncesinde değildi. Çünkü genel duruma tamamen vakıftı; Osmanlı Devleti’nin siyasî durumu iyi değildi. Bir an evvel anavatana dönmek, eldeki meseleleri hâlletmek icap ediyordu. Takip edip yok edilecek düşman, İslâm ve Türk’tüler. Çiğnenecek topraklar, din ve ırk kardeşlerinin toprakları idi. Bu bakımdan bu yerleri yakıp yıkmak ve yağma etmek doğru bir hal tarzı olmazdı.
Çiğnenecek alanlar, ele geçmekle büyük kazançlar beklenen yerler de değildi. Mevsim de geçmekte, kış yaklaşmakta idi. Bu düşünceler karşılaştırılmasından da çıkacak hüküm belli idi. Düşman ordusunun takibi faydadan ziyade zarar verici olacaktı. Halbuki kazanılan bu zafer, artık düşmanın en az 20-25 yıl belini doğrultmasına imkân vermeyecek şekilde zayıf ve perişan düşürmüştü. Sadrazam Mahmud Paşa’mn bu konuşması ve muhakemesi, Padişah Fatih Sultan Mehmed ve bütün komutanlarca haklı görülmüş ve düşmanın takibinden vazgeçilmiştir. Osmanlı ordusu daha 3 gün savaş alanında kalmış, 4’üncü günü dönüş hazırlıklarına başlamıştı. Savaş alanında kalınan günler içinde, esirler gözden geçirilmiş, Karakoyunlu büyükleri ve askerleri tamamen salıverilmiş, esir düşen Akkoyunlu büyüklerinin çoğu idam edilmiş, bir bölümü de tutuklanmıştı. Bunlardan Timur oğullarından Mehmed Bakır, komutanları Zeynel, Muzaffer Mirza’lar, Amasya tutukevine gönderilmişlerdi. Başlıca Akkoyunlu büyüklerinden ve Uzun Hasan’ın akıl hocası, hiyle ve hud’a adamı Alpagut Mehmed ile Çakırlı Bayezid’in oğlu Ömer Bey de tutuklular arasına katılmışlardı. Osmanlı uyruklu iken, bilim için İran’a giden, orada Uzun Hasan’ın emrine giren ve Uzun Hasan’ın Osmanlılar’a savaş açması için telkinlerde bulunan, onu teşvik eden Titrek Sinan Bey oğlu Sinan Bey de idam edilenler arasında idi. İlim irfan sahibi kişilere iltifat edildi. Bunlar içerisinde, 10-15 şöhretli bilgin vardı. Ayrıca sanatkârlar da ayrıldı. Bunlar topluca Padişah’ın misafiri olarak Osmanlı ülkelerine gönderildi. Ördu dönüşünde beraberinde götürdüğü 4000 kadar Akkoyunlu’dan her gün 400 kadar Akkoyunlu idam edilerek cezalandırıldı. Dönüş Afyonkarahisar yoluyla yapıldı. Yürüyüşe başladıktan 8 gün sonra Afyonkarahisar kalesine gelindi. Kale kuşatılarak ele geçirildi. Zaten Uzun Hasan’ın ordusunun yenik düştüğünü kale komutanı Dırop Bey öğrenince kaleyi savaşsız Osmanlılar’a teslim etmişti. Karahisar sancağı da bu suretle Osmanlılar’ın eline geçmiş oldu. Buradan her tarafa zaferna-meler yazıldı ve gönderildi. Bu mektuplardan birerleri de o sıralarda Kastamonu Valisi olan Fatih’in oğlu Şehzade CEM’e ve Horasan hükümdarı Hüseyin Yadigâr’a gönderilmişti. Ülkenin bütün sancak beylerine zafer şenlikleri yapılması emredildi. Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Mirza’nm kesik başı da halka gösterilmesi için İstanbul’a gönderildi. Ordu yoluna devam ederek, geceleri konup gündüzleri yürüyerek İstanbul’a geldi. Savaş alanında ele geçirilmiş olan Akkoyunlular’ın hazinesi çok yüklü idi. Hazineden bu savaş için alman 100 yük akçe hazineye iade edildi. Savaşa başlamadan evvel askerlere maaşlarına karşılık avans olarak verilen 10 milyon akça da askere bağışlandı.
Osmanlı ordusu, Otlukbeli meydan savaşından muzaffer bir şekilde anavatana dönünce, Rumeli kuvvetleri yerlerine, daimi ordu da İstanbul’a gitmiş bulunuyordu. Anadolu ordusu ise Karaman’a dönmüş, bütün Karaman topraklarını ele geçirerek, Osmanlılar için daima bir tehlike olmuş bu bölgeyi ebediyen ortadan kaldırmış ve Osmanlı sınırları içine almıştı. Kazanılan Otlukbeli zaferiyle 1514 yılında Şah İsmail’le Yavuz Sultan Selim’in yapacakları Çaldıran savaşına kadar doğudan hiçbir tehlike gelmemiş, Osmanlılar bu 40 yılı doğuya karşı rahat ve huzur içinda geçirirken, batıda Avrupa’da istedikleri gibi at oynatmışlar, batıdaki düşündükleri bütün hedeflerine rahatlıkla ulaşmışlar, uygarlıklanı buralara da eriştirmeyi başarmışlardır.