Otlukbeli meydan savaşı: Anadolu’da Erzincan ilinin Tercan Ovası’nda Otlukbeli denilen yerde, Osmanlı Padişahı FATİH SULTAN MEHMED’in komuta ettiği Osmanlı ordusuyla AKKOYUNLU İmparatoru UZUN HASAN’ın komuta ettiği Akkoyunlu ordusu arasında yapılan meydan muharebesidir.
Otlukbeli savaş alanında, o devirde dünyanın en büyük iki Türk İmparatorluğunun ordusuyla iki büyük hükümdarı karşı karşıya gelmişlerdi.
Osmanlı ordusunun başkomutanı büyük asker Fatih Sultan Mehmed idi. AKKOYUNLU ordusunun başında, başkomutan (Emir-i Kebir) adıyla anılan UZUN HASAN vardı.
UZUN HASAN; 1453 yıllarında Diyarbakır çevresindeki, Akkoyunlular’ın başına geçmiş, mahir, dirayetli, cesur bir hükümdardı. Uzun Hasan; Karakoyunlu ve Timur Türk İmparatorlarıyla savaşmış, onları öldürterek ülkeye hâkim olmuştu. Bu savaşlar sonucu IRAK’ı, İRAN’ı, AZERBAYCAN’ı eline geçirmiş, 1466 yılında TEBRİZ’İ başkent yaparak, Gürcistan’ı da ele geçirmek suretiyle doğunun en büyük devletini kurmuştur.
Otlukbeli meydan muharebesi yapıldığı sırada yakın doğuda bulunan üç büyük İslam devleti vardı. Bunlardan biri; Osmanlı devleti, ikincisi Akkoyunlu devleti, üçüncüsü de Mısır’da Memluk Devleti idi.
Osmanlılar, 150 senelik bir devletti. Akkoyunlu İmparatorluğu ise; parçalanan Timur İmparatorluğu ’nun enkazı üzerine kurulmuş yeni bir devletti. Gerçi 500 yıllık bir geçmişi varsa da büyük bir imparatorluk halini almaları çok yeni idi. Asya kıtası bu iki Türk asıllı devlete yetecek kadar büyüktü. Birbirlerine sataşmadan bu geniş topraklar üzerinde yerleşebilirler, medeniyetlerini genişleterek ve güçlendirerek tarihi görevlerini yapabilirlerdi. Hâlbuki Uzun Hasan, Osmanlı hanedanını ortadan kaldırıp onların tahtlarına oturup, Timur ve Karakoyunlu hanedanlarını da yok edip miraslarına konmak istiyordu. O sırada korkunç fırsatçı düşman Avrupalıydı. Avrupa, bu Müslüman Türklerin birbirlerini hırpalamalarını istiyor ve Akkoyunluları kışkırtmaktan geri durmuyordu. Çünkü kendilerinin bu iki devletle başa çıkacak kuvvetleri yoktu. Bu iki Müslüman Türk hükümdarının bunu görmeleri ve akıbeti düşünmeleri ve bu bakımdan birbirleriyle dalaşmamaları bilakis birbirlerini desteklemeleri icap ederdi.
Büyük Türk İmparatorluğu hükümdarı Timurlenk ile Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid’in, Otlukbeli meydan savaşından 71 yıl önceki düştükleri tarihi hataya düşmemeleri, birbirlerini yok etmeye çalışmamaları icap ederdi. Çünkü Yıldırım Bayezid, Timurlenk’e esir olduğu, Osmanlıları Anadolu’dan sürdüğü zaman Avrupalıların gücü kudreti yoktu. Bu bakımdan Osmanlıları Avrupa’dan sürmeyi düşünemediler bile. Hâlbuki bu sırada fırsat bekliyorlar ve Akkoyunluları destekliyorlardı. Ama ne var ki bu savaşı Osmanlılar kazanacak, Avrupalıların umutları yine kursaklarında kalacaktı.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, savaş alanını öyle bir arazide seçmişti ki, burada bozulacak bir ordu tamamen yok olmaktan kurtulamayacaktı. Bu savaş alanı yolsuz, sarp dağlar arasında derin vadiler içerisinde, yenilen tıkanacak, çıkamayacak yok olmağa mahkûm olacaktı. Savaşı Uzun Hasan kazanmış olsa idi Osmanlı ordusunun akıbeti bu olacaktı.
Fakat bu savaşı kazanan Osmanlı orduları başkomutanı, düşmanlarının yenilgisini kâfi görmüş, çekilip gitmelerine izin vermiştir. Bu suretledir ki, iki kardeş millet arasında yapılan bu boğazlaşma, Osmanlılar’ın kazanmasıyla Türklük için bir nimet, bir mutluluk olmuştur. Bu böyle olmayıp da savaşı Uzun Hasan kazansaydı; bu savaştan 71 yıl önce Timurlenk ile Yıldırım Bayezid arasında Ankara’nın Çubuk Ovası’nda yapılan ve Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanan savaşın sonunda, Avrupalılar Niğbolu yenilgisinden dolayı henüz bellerini doğrultamamış, Osmanlılar’ın Anadolu’da yok oluşu karşısında kıpırdayamamışlardı. Bu sefer durum böyle olmayacaktı. Bütün Avrupa heyecan içinde ve hazır durumda savaşı izliyor ve sonucu bekliyordu. Rumeli yönünden hemen taarruza geçerler ve Osmanlıları Avrupa’dan atarlardı. Bunun zararı da İslam ve Türk dünyasına olurdu.
Cihangir olmak sevdasıyla yaşayan Uzun Hasan, uzağı göremiyor, tehlikeyi düşünemiyor, bunun aksine Avrupalılarla anlaşarak Osmanlılar’ı tahrik ediyor, savaşa zorluyordu. Hâlbuki Osmanlılar, iki kardeş millet arasında bir çatışmayı hiçbir zaman istememişler, savaşın önüne geçmek için ellerinden geleni de yapmışlardı.
OTLUKBELİ MEYDAN MUHAREBESİNİN SEBEPLERİ:
13. yüzyılın sonlarında MOĞOLİSTAN İmparatoru Ergün Han zamanında Türkistan’dan batıya, birbirlerine yakın topraklarda yaşayan iki Türkmen kabilesi, yaşama sahası bulmak üzere göçe mecbur kalmışlardı. Bu iki kabilelerden biri AKKOYUNLULAR, diğeri KARAKOYUNLULAR’dı.
AKKOYUNLULAR; Diyarbakır bölgesinde, KARAKOYUNLULAR da Erzurum bölgesinde yer bulup yerleşmişlerdi. Gelişlerinden 100 yıl kadar sonra her iki kabile de yerleştikleri yerlerde devlet kurmuşlardı. İlk defa siyası bir varlık gösteren Karakoyunlular olmuş, 1375’ten 1469 yılına kadar 94 yıl devlet halinde yaşamışlardı. Karakoyunluların en kudretli hükümdarı Cihanşah idi. Bu hükümdar devrinde devlet en büyük hale gelmiş, Arabistan’dan, İran’dan ve Azerbaycan’dan birçok toprakları kendi toprakları içine katmayı başarmışlardı. Tebriz’i kendilerine başşehir yapmışlardı.
Akkoyunlular ise; Karakoyunlulardan biraz daha sonra 1406’da devlet kurabilmişler, devlet halinde yaşamaları 99 yıl devam etmiş, 1505’te son bulmuşlardı. Bu devletin 9 hükümdarı olmuştu. Birinci hükümdarı Osman Bey, ağabeyi Mehmed Bey’in kabileye başkan olduğu sırada istiklalini ilana kalkışmış ise de başarılı olamamıştı. Ancak Timur’a sadakati ve hizmetleri dolayısıyla Diyarbakır çevresi kendisine verilmiş ve burada egemen olmayı başarmıştı. Osman Bey’e oğlu Hamza, Hamza’ya da amcaoğlu Cihangir halef olmuşlardır. Cihangir’in hükümdarlığı zamanında kendisine amcası Hasan Bey ve Erzincan hâkimi Kılıç Aslan isyan etmişler ve savaşmışlardı. Ülkesinde ve bilhassa asker arasında cesareti ve maharetleriyle ün kazanan ve halka güven veren Hasan Bey bir hile ile Diyarbakır ve çevresini ele geçirdi. Hükümdar Cihangir’i de kaçırarak, Akkoyunlu Devleti’ni kendi adına 1453’te ilan etmiştir. Lakabı da "Uzun" idi ve ona Uzun Hasan derlerdi. Çok cesur ve savaşçı bir komutan, mahir bir idareci ve devlet adamı olan UZUN HASAN, kısa bir süre içinde Kürdistan’ı da sınırları içine alarak kudretli büyük bir devlet kurmak başarısını gösterdi. Trabzon İmparatorluğu prenseslerinden biriyle evlenerek bu imparatorluğu kendi tarafına çekmişti. Kısa süre içinde kazandığı başarılar güvencini artırmıştı. Henüz kardeşini ortadan kaldıramamış olmasına rağmen Osmanlılar’a karşı düşmanca girişimlere başlamış, bu meyanda Osmanlılar’a ait KOYUNHİSAR’ı bir baskınla ele geçirmişti. Bu kadarla da kalmamış, İstanbul’a Fatih Sultan Mehmed’e bir elçi göndererek, Trabzon Devleti’nin Osmanlılar’a ödediği 2000 duka altının (vergi olarak alınıyordu) alınmaktan vazgeçilmesini ve ayrıca büyükçe bir yekûn tutan verginin kendisine verilmesini istedi. Etrafının çepeçevre düşmanlarla çevrili olduğunu biliyordu. Daha doğru dürüst ülkesinin içişlerini bile kavileştirmediğini düşünmeden, zamanın 150 senelik büyük ve esaslı bir kuruluşa sahip Osmanlı Devleti’ne karşı meydan okumaya kalkıştı. Bu halleri belki de felaketine sebep olacaktı. Ama kendisi bunun farkında değildi.
Elçileri sükûnet içinde soğukkanlılık ile dinleyen Fatih Sultan Mehmed, elçilere:
" Siz gidin hükümdarımca söyleyin, seneye ben gelir bütün borçlarımı öderim" diyerek elçileri yolcu etmişti. (Hakikaten ertesi yılın yazında güçlü ordusuyla İstanbul’dan doğuya yürüyecektir.)
Fatih Sultan Mehmed, o yıl kış aylarında gizliliğe önem vererek bütün hazırlıklarını tamamlamış, kimseye de kararını belli etmemişti. İlkbaharla beraber Rumeli’ndeki kuvvetlerini Edirne’de Sadrazam Mahmut Paşa komutasında toplatırken, kendisi de Bursa’da Anadolu kuvvetlerini toparlamıştı. Ayrıca bir donanma hazırlatmış, orduyu doğu yönüne yürüyüşe geçirirken, donanma da Karadeniz’e açılmış, önce Amasra’yı ele geçirmiş, sonra Sinop’a doğru yol almıştı. Fatih Sultan Mehmed, Ankara üzerinden Sinop’a inmiş, burasını ele geçirip 1460’da Amasya-Sivas yoluyla Erzincan genel yönünde yürümüştür. Osmanlı ordusunun yığınağından ve ilk hareketlerinden nereye ve kime karşı yürüyeceği bir türlü anlaşılmamıştı. Sinop’u ele geçirdikten sonra Fatih Sultan
Mehmed, ordusunu doğuya döndürtmüş, bundan da hareket yönü ve ne yapacağı kestirilememişti. Bütün dikkatiyle Osmanlılar’ın hareketleriyle ilgilenen Uzun Hasan bile, Fatih Sultan Mehmet’in maksat ve kararını anlayamamıştı.
Osmanlı ordusu Koyunhisar önüne geldi. 3 gün devamlı top atışlarıyla bu kaleyi çökertti ve ele geçirdi. Bu durumdan kuşkulanan Uzun Hasan, amcasının oğlu Hurşit Bey’i bir kuvvetle hisara gönderdi. Fakat bu kuvvet, Gedik Ahmet Paşa’nın kuvvetleriyle karşılandı. Yapılan savaşta Hurşit Bey yenilgiye düşerek ordusu dağıldı.
Bu haber Uzun Hasan’ı korkuttu ve ona kendi kuvvetlerinin zayıf olduğunu anlattı. Kâfi bir hazırlığı da yoktu. Bu sırada Osmanlılar’ın kudretli ve düzenli ordularıyla savaşacak durumda değildi. Bu düşünce içinde barış teklifleriyle annesi SARA Hatun’u Fatih Sultan Mehmed’e gönderdi. Sara Hatun, Bulgar dağındaki Osmanlı ordugâhına geldi ve hoşgörü içinde karşılandı. Fatih Sultan Mehmed mecbur kalındığı takdirde Uzun Hasan’la savaşmayı düşünüyordu ve savaşa niyetli idi. Ama o sırada Anadolu’da Osmanlılar için pürüzlü haller vardı. Bunlar tamamen ortadan kaldırılmamıştı. Biraz da bu sebepten Trabzon’un Osmanlılar’ın olması şartıyla barışa razı olundu. Uzun Hasan da son yaptığı basiretsiz siyasi yanlışlığı idrak ettiği için cezasını çekmeye ve bu şartları kabule mecbur oldu. Osmanlılar 1462’de Trabzon ve çevresini tamamen ele geçirdiler ve korunmasını da sağlayarak anavatana döndüler.
Bu durum Uzun Hasan’a rahat bir nefes aldırttı. Şimdilik çok önemli bir tehlikeyi savuşturmuş oldu. Ama kendisine bu acıyı veren hatasını hiçbir zaman unutmayacaktı.
Bu durumdan sonra Uzun Hasan serbest kalmıştı. Şimdi bütün gayretlerini toplayarak dikkatlice etrafındakileri kolluyor, ülkesini genişletme ve kuvvetlendirme yolları arıyordu. Bunu bulmada da gecikmedi. Evvela komşusu Karakoyunlu Devleti ile bozuştu. Erzurum-Bayburt yönlerine yürüdü. Bu saldırıyı durdurmak ve yurdunu savunmak için Karakoyunlu ordusu karşısına çıktı. Uzun Hasan çarptığı kaya sert gelince durdu ve ordusunu geri çekti. Ama fırsat kolladı. Karakoyunluların gafletlerinden faydalanarak onları konak yerinde hazırlıksız yakaladı. 1467 yılında yapılan bu çarpışma sonucu Karakoyunluları yok etmeyi başardı. Hükümdarları Cihanşah’ı öldürterek bu devletin bütün topraklarına sahip çıktı. Saldırısını durdurmadı, ilerlemesine devam ederek Bağdat’ı kuşattı. Bu sırada Azerbaycan’da işlerin bozulduğunu, ayaklanmalar olduğunu duyunca kuşatmasının 40. günü kuşatmayı kaldırarak geri döndü.